EBSO Yönetim Kurulu Başkanvekili Erdoğan Çiçekçi, dünya ekonomisinin ABD Merkez Bankası (FED)’nın faiz artırım kararına kilitlendiğini ve bu durumun özellikle Türkiye’nin de arasında bulunduğu gelişmekte olan ülke ekonomilerini rahatsız ettiğini belirtti.
Aralık ayında faiz artımının söz konusu olabileceği yorumlarını hatırlatan Çiçekçi, “Küresel ekonomi uzun bir süredir daralma içerisinde ve tüm ekonomilerde de bu etki bariz şekilde görülüyor. 2015’in ikinci çeyreğinde yüzde 3.8 büyüdük. Verileri incelediğimizde iç talep kaynaklı bir büyümenin öne çıktığını görüyoruz.
Üretim ve ihracatla büyümesi gereken Türkiye, hâlâ tüketimle büyümeye devam ediyor. Bu ortamda seçimlere gidiyoruz. İhtiyacımız olan yeni sanayi reformudur. 1 Kasım sonrası oluşacak hükümetten en önemli beklenti ve dileğimiz budur. Yeni sanayi reformu umut verir, ümit verir.”
İŞSİZLİKLE MÜCADELE
Yeni eğitim öğretim döneminin özellikle genç işsizliğin son bulmasına dair adımların atıldığı bir dönem olması temennisinde bulunan Çiçekçi, şöyle konuştu: “Yaklaşık 17 milyon çocuğumuz yeni eğitim-öğretim dönemine başladı. Mezun olan gençlerimizin yeterliliklerine ilişkin geçen aylarda önemli tartışmalar gündeme gelmiş, çok değerli görüşler paylaşıldı.
2015-2016 eğitim-öğretim döneminde bu sorunların dikkate alınmasını, ülkemizin gerçekleri gözardı edilmeden, küresel gelişmeler çerçevesinde eğitim sisteminin açık kalan taraflarının düzeltilmesi hususunun altını bir kez daha çizmek istedim. Bakınız, işsizlik oranımız yeniden artışa geçerek yüzde 9,6 olurken, genç nüfusta bu oran yüzde 17,7. Küresel ekonominin yakın dönemde önündeki en büyük sorunlardan biri olacak olan işsizlik konusuna daha sistematik ve dikkatli eğilmek zorundayız. Avantajımızın, dezavantaja dönüşmesine müsaade edilmemeli, gençlerimiz oradan oraya savrulmamalıdır.”
MÜLTECİ SORUNUNA FARKLI YAKLAŞIM
EBSO Başkan Yardımcısı Çiçekçi, ayrıca, mülteci sorununun ülkenin kanayan yarası olduğunu belirtti. Çiçekçi, bir insanlık dramının yaşandığı Suriyeli mülteciler olayında plansızlık neticesi ülke güvenliğinin tehlikeye atıldığını kaydederek "Almanya bu işleri nasıl yapıyor diye baktığınızda insanları yeterliliklerine, mesleklerine göre ayırdığını ve ona göre bir planlama içerisine girdiğini görüyoruz. Peki biz ne yaptık? Bu insanları ülkemize kabul ettik veya toplama kamplarında ya da sokaklarda yaşamasına müsaade ettik. Hiçbir plan, program yapmadan, kendi toplumsal güvenliğimizi de riske attık" dedi.
