RAKAMLARIN SÖYLEDİKLERİ

Bayramı geçirelim, seçimleri görelim derken gündemde ekonomiyi konuşmaya başlayabileceğiz nihayet. Yeni ekonomi yönetiminin oluşması sonrası bazı yabancı kurumların satışlarının yaşandığı Borsa İstanbul’da bu satış dalgasının şimdilik durduğunu ve bir miktar tepkinin geldiğini görüyoruz. Aynı şekilde de dövizde bu dönemde sert yukarı hareketlerin yerini yine bir sakinlik almış gibi görünüyor. Dolar bu dönemde 4.97’den 4.80’lere geri çekilirken, Borsa İstanbul 88000’den 92000 seviyelerine yaklaştı. Toparlanmanın devam edip etmeyeceği yapısal reformlara ve ekonomik verilere bağlı olacak. Özellikle önyargı ile yaklaşılan ekonomi yönetiminin atacağı her küçük yanlış adım piyasalarda yabancılar tarafından negatif fiyatlamaya neden olabilir. Henüz çok yeni yönetimin attığı bir adım yokken ben genel anlamda ekonominin riskleri konusunda birkaç söz etmek istiyorum.

Özellikle dışa bağımlı bir toplum olarak özellikle dövizdeki hareketlerin ekonomi üzerinde etkilerine geçen yılla günümüzü karşılaştırarak bakalım. 2017’den 2018’e değişimler;

GSYH 851 milyar dolardan 830 milyar dolara düşmüş, kişi başına GSYH 10597 dolardan 10250 dolara düşmüş,

CDS (yani ülke riski primi) 165’ten 328’e yükselmiş,

Tüketici enflasyonu 11,90’dan 15,39’a, üretici enflasyonu 15,47’den 23,71’e yükselmiş,

Gösterge faizler 13,40’dan 20,49’a yükselmiş,

Hem kamu hem özel sektör borcu artmış ve 450 milyar doları geçmiş,

MB rezervi 107 milyar dolardan 102 milyar dolara düşmüş (tabi bunun içinde altın ve zorunlu karşılık olarak tutulanlar yani kullanılamayan kısımda var yaklaşık 2/3’ü kullanılamaz)

İşte bu rakamlar sonrası diyorum ki; yapısal reformların acil yapılması, dışa bağımlılığın bir an evvel azaltılması gerekmektedir. Bunun için üretmeliyiz. Ancak ürettiğimiz malların içinde ithal girdilerin büyük yer tutması kur yükseldikçe üretimi  pahalandırmakta ve dolayısıyla enflasyon artmaktadır. Enflasyonun artması yukarıda bahsettiğim rakamlarla ekonomimizi bir sarmal içine sokmaktadır. Bu sorunu çözebilmek için ithal girdi miktarını azaltmak ve o girdileri burada dünya ile rekabet edebilecek biçimde üretmek gereklidir. Bunu yaparken AR-GE çalışmalarına önem verip yüksek teknolojili ürün üretmek, ithalatımızdaki en yüksek paya sahip yüksek teknolojili ürün miktarını artırmakla mümkün olacaktır.

Tabi birde global riskler var ki onları şimdi göz ardı ediyoruz. Ticaret savaşları ABD’de enflasyonu artırabilir ve faiz artışları bizden sermayeyi buralara çekebilir, yumuşayan K. Kore-ABD gerilimi tekrar artabilir vs vs. Biz bunlar yokmuş gibi yapıp önümüze bakalım.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.