HER SON YENİ'YE AÇILAN BİR KAPIDIR..

''Sonra olan her şey önce olana bağlıdır.Çünkü buradaki öğeler gereklilikten dolayı ardı ardına durmamaktadırlar.Nasıl ki varlıklar birbirleriyle uyum içindeyseler,olaylar da basit bir sıralamadan değil,karmaşık ve uzun bir sebep sonuç ilişkisi içinde birbirlerine bağlanmışlardır.Yaşamda olan her şey ilkbaharda açan güller gibi ya da yazın meyve veren ağaçlar kadar tanıdıktır.

Hastalıklar,ölüm,iftira,kıskançlık ya da aptal insanları sevindiren veya üzen her şey''der M.Aurelius.Yani yaşam akıp giderken bazı sonların olması,ve bu sonların yerine yeni başlangıçların oluşması doğaldır.Hayatın en yalın gerçeklerinden biri de her güzel şeyin ya da her şeyin bir sonu olduğudur.Kabullenilmesi gereken bir gerçektir bu.Bazen bu sonlar iyi,bazen de kötü olabilir.Başlangıçlar ve sonlar birbirinden çok da ayrı şeyler değil aslında... O tarifi imkansız mutluluklar başlangıç anlarıyla birlikte başlıyor aslında ve tabi kaçınılmaz sona doğru gidişler de… Başlamak insanoğlunda bir tedirginlik, bir ikilem hissi yaratsa da kalpteki umutlar içinde hep coşkular, hevesler, arzular, heyecanlar, mutluluklar barındırır... Oysa ki bitişler öyle mi ya?

İnsanda bir doygunluk hissi uyandırsa hatta bazen bir rahatlama hissi uyandırsa da, genellikle bitişler hep hüzün, hep keder, hep başarısızlık duygusunun ağır bastığı durumlar olarak karşımıza çıkar. Başlangıçları çok çok önemsiyoruz da sona gelmişse bir şeyler, niyeyse aynı özeni göster(e)miyoruz. Oysa sonlarla değerlendiriyor, sonları hatırlıyor insanoğlu, olayları, aşkları, duyguları... Ailemize yeni katılan bir bebeğin doğumuyla yaşandığımız sevinç unutuluyor zamanla da… Bu dünyadan göçerken bir insan, dünyada bıraktığı izlerle, yaptıkları kalıyor hep aklımızda...

Aşıkların, başlangıçta hissettikleri güzel ve çok özel duygular, iş bir gün ayrılık noktasına geldiğinde belleklerinden silinebiliyor. Aslında pragmatist yapımızdan kaynaklanıyor biraz da, işe, aşka, ilişkiye başlarken ki beklentilerimiz, sonuçlarına göre bir anlam kazanıyor ancak… Peki öyleyse neden esirgiyoruz hak ettiği özenli yaklaşımı sonlardan? Neden, boş vermişlikle, ilgisizlikle, bıkkınlıkla ve onların doğurduğu kaba bir nezaketsizlikle hırpalıyoruz hayatımızın bu dönüm noktalarını? İlkler kadar sonları da, başlangıçlar kadar bitişleri de saklamıyor muyuz sanki aklımızın ve kalbimizin tozlu arşivlerinde?

Bir devamlılık var doğada şüphesiz, başlayan hiçbir şey bitmiyor, değişiyor aslında. Ayrılıklara, vedalara, uğurlamalara, beraberliklere, en baştaki merhabalar, karşılamalar, güler yüzlü samimiyetler olmadan varılmıyor aslında...


Esasında adı her ne olursa olsun, ister aşk, ister iş, isterse de arkadaşlık ya da dostluk, bir ayrılık durumu yaşıyorsanız ve bu durumun gerçekleşmesi halinde ne türde olumsuzluklarla karşılaşacağınıza dair kuşkularımız varsa, yol yakınken dönmekten, başlamadan son vermekten çekinmemek büyük olasılıkla sizin hayrınıza olacaktır. Galiba, bizler hızla akıp giden yaşamlarımızda bir sevgili, bir eş, bir iş arkadaşı, bir ortak, bir dost seçerken, onunla beraberliğimizi yürütüp yürütemeyeceğimizden ziyade, gün gelir de eğer gerekli olursa uygun biçimde nasıl ilişkimizi sonlandıracağımızı düşünmeliyiz.

Yalnız başkalarını değil kendimizi de herhalde başlangıçlarda değil, en iyi şekilde hep bitişlerde tanıyor, duygusal sınırlarımızı bitişlerle tayin ediyoruz. Hayal kırıklıkları, günlük hesaplarımızın ve geçici çıkarlarımızın bozulması, gereksiz kırgınlıklar, aşırı kızgınlıklar, kişisel kontrolümüzü kaybettiriyor ve  bizi biz olmaktan çıkarıyor mu, yoksa tüm olumsuz durum ve  koşullara karşın, kayıplarımıza, acılarımıza, kızgınlığımıza ve kırgınlığımıza rağmen vazgeçmeyi, zarar vermemeyi, sakinliği elden bırakmamayı başarabiliyor muyuz? Yoksa sevgi bitince dostluğu da umursamıyor muyuz, ilişki sona erdiğinde saygısızlık yapmayı kendimizde bir hak olarak mı görüyoruz, arkadaşlıkların ardından dedikodu yapmayı ve kötü biçimde konuşmayı, işteki ortaklık çözülünce aleyhte bulunmayı  kendimizde bir hak olarak mı görüyoruz?

Unutmayın, sonlar da emek istiyor en az başlangıçlar kadar... Çünkü her son yeni bir başlangıçtır. Bu durumda felsefi olarak bu önermenin tersi de mümkündür yani her başlangıç yeni bir sondur. Herhalde hayata pozitif tarafından bakabilmenin  altın kuralı bu, her başlangıcı yeni bir son olarak görmek yerine, her sonu yeni bir başlangıç olarak görmek... Biten bir şeyi başlayan yeni bir şey olarak algılamak... İnsanların alıştığı ve kaybetmekten korktuğu şeylerden vazgeçmesi ve onlardan ayrılması her zaman zor olmuştur. Alışkanlıklarından ayrılmak korkutur insanı.

Hayatta öyle sonlar vardır ki, sanki hayat o an bitmiş gibi gelir bazen… İnsan böyle anlarda yalnız sonları görür, sonları yaşar… Peki ya başlangıçlar? Hayatta sonlar kadar başlangıçlar da vardır. İşte her sonun yeni bir başlangıç olabileceği umudunu,inancını,hayalini kaybetmeyenler gerçekten yeni,taptaze bir duruma adım atabiliyorlar.“Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse” der ünlü Kolombiya’lı yazar Gabriel Garcia Marquez... 

Hayatta ki her sonun sizler için güzel başlangıçlara vesile olmasını diliyorum dostlar..

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.