EKONOMİK TETİKÇİLER YİNE İŞ BAŞINDA

Zeytin dalı hareketinden sonra Dünyada gözler ve oklar Türkiye'ye çevrildi.

Dünya ülkelerinin hemen hemen hepsi ana haber bültenlerinde, ajanslara düşen  son dakika haberlerde ve uzmanların katıldığı canlı yayın programlarında Türkiye'nin ÖSO ile birlikte Afrin'de başlattığı sınır ötesi askeri operasyonları konuşulup tartışılıyor. 

Düne kadar birbirinden övgüyle bahs eden iki müttefik ülke bir anda restleşmeye ve bir birini tehdit etmeye başladı. Aslına bakarsanız Amerika ve batı tarihi boyunca  hiç bir zaman bizlere dost olmadı. Sadece kendi çıkarları ve menfaatleri için dost göründüler. Peki nasıl oldu da iki dost birden düşman oldu?

Sebebi çok açık.!

Dünyayı zulüm ile idare etmeye çalışan Amerika'ya daha önce dünyayı adaletle yönetmeyi başarmış bir millet dur diyor.

Dünya tarihinde blöf yapmadan, haysiyetli bir duruşla ABD'ye haddini bildiren ve sonrasında daha da güçlenen başka bir ülke var mı?

Benim bildiğim yok...

Öncelikle bir gerçeği kabul edelim. Eğer savaş başladıysa bu tek başına sadece askerlerin silahlanıp çatışmaya girmesiyle kazanılacak bir savaş olamaz.

Savaş sadece silahla da olmaz.

Hem silahla, hem kelamla hem de kalemle olur. Süreci hepimiz zaten gazete ve televizyonlardan takip ediyoruz. Buradan olan biteni konuşmaya da gerek yok. Çoğumuz sadece cepheye odaklanmışız ve oradan gelen şehit haberlerine üzülüyor, ele geçirilen ve terörden arındırılan yerlerin haberlerine seviniyoruz. 

Herkes olan biteni konuşuyor ama kimse düşmanın ne yapacağını ve nerden saldıracağını düşünmüyor. Finansal ve dijital saldırıları görmezden geliyoruz. 

Hatırlayın 19 şubat 2001 gününü o zamanki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ne yapmıştı? Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e MGK da anayasa kitapçığı fırlatılmış, Ecevit'e hakaretler yapılmış ve ertesi gün bu milletin cenaze namazını kılmışlardı. Bu gönlü zengin ve gariban dostu milleti bir kuruşa muhtaç ettiler.

50 milyon dolar için IMF'nin ve Amerika'nın kapısında dilenci gibi el pençe divan durduk. 50 milyon dolar için kıçı kırık bir finans kuruluşunun başkanı bu ülkenin başbakanının yanağından makas alıp ensesini tokatlamadı mı?

50 milyon dolar ne büyük paraymış ki bunca aşağılanmayı sineye çektik.

Şu an uğruna el pençe durduğumuz paranın miktarı ile bayanlar milli voleybol takımının bütçesi nerdeyse aynı miktar. 

Başbakanın basın açıklamasından sonra borsa ilk gün % 14 - 15 değer kaybetti. Üç günde bu oran % 29'a çıktı. Merkez Bankasından 8 Milyar dolara yakın döviz çıkışı oldu. İlk günlerde Repo faizleri Yüzde 750 - 800 lere çıktı arkasından % 7.500 lere tırmandı.

2001 krizinde Türkiye % 5,8 küçülürken, enflasyon oranı % 90'a dayandı. Bundan daha kötüsü soğuk bir mezara diri diri gömülmekti. 

Bunca kayıp bir anayasa kitapçığı fırlatmakla olmaz. Bu olayları sadece anayasa kitapçığı fırlatılmasına bağlamak yanlış olur. Sezer Ecevit'e kitapçık fırlattı diye ekonomi çökmez. O olay sadece bardağı taşıran son damlaydı. 

2002'de Ak partinin iktidarıyla ülkede siyasi istikrar tekrar sağlandı. Belediyecilikteki hizmetleri ve siyasetteki devrim niteliğindeki reformları sayesinde ve her şeyden önce milletine olan bağlılıkları, Devlete olan sadakatleri sayesinde Allah'ın da yardımıyla kamu borçları ve bütçedeki açıklar düşürülüp, Enflasyon tek haneli rakamlara geriledi. 

O dönemde olduğu gibi şimdide Ekonomi tetikçileri hareket geçtiler.

Bunların ilki uluslar arası finans kuruluşları, bankalar ve sermayeyi yöneten para babaları yani faiz lobisi Türkiye'den sermaye ve öz varlıklarını çekerek veya hisse devri kılıfıyla sabotaja hazırlanıyorlar. Devletin ilgili kurumları ve istihbarat birimleri bu iş adamı kılığındaki ekonomi ajanlarının eylem ve ticari faaliyetlerini önemle tetkik edip gerektiğinde mahkeme kararlarıyla müdahale etmeli

Milli Güvenlik Kurulunda Başbakana fırlatılan ana yasa kitapçığı ile ekonomisi batan Türkiye, Gezi parkı olaylarında sadece borsada yüz milyar dolardan fazla bir kayba rağmen, 17-25 Aralık operasyonları, bölgemizdeki iç savaştan tutun 15 Temmuz ihanet girişimine kadar onca iç ve dış saldırılara rağmen dik durarak ve aldığı ekonomik tedbirler sayesinde asgari düzeyde etkilenerek (teğet geçerek) büyümeye devam etti. 

Türkiye, Özellikle 15 Temmuz ihanet girişiminden bir ay sonra zan altındaki Türk silahlı Kuvvetlerinin başlattığı Fırat kalkanı hareketiyle batının kimyasını bozup bunca karmaşaya ve kaosa rağmen G20 ülkeleri arasında hızla büyüyerek ilk üçe girmişti. 

Bu başarı her babayiğidin harcı olmamakla beraber her hangi bir ülkenin de kolayca elde edebileceği bir başarı değildir. 

Bu milletin Erdoğan'a olan güveni ve muhabbeti öyle kuru kuruya bir sevgi, bir bağlılık değildir. Bilinçli ve emin bir iradeyle bağlılıktır. 7 den 70'e herkes tek çatı altında birleşip tek ses ve tek yürekle hareket etmeli çünkü batının yaptığı da tam olarak budur. Haçlı ittifakı milli ittifakla ancak yıkılabilir.

Geçmişi unutursak yada önemsemezsek geleceği şekillendiremez ve yönlendiremeyiz. Asker cephede savaşıyorsa, tüccar şehirde, çiftçi tarımda, muhtar mahallede, ehil sanayide ve üretimde savaşmalı. 

Milli ittifak öyle kuru kuruya olmamalı. Samimi ve sarsılmaz olmalı.

Çünkü düşman güçlü olduğu için değil birlik olduğu için zulmediyor. 

Artık bu saatten sonra bunca kayıp ve kazanımlardan sonra,

Duramayız. Dinlenemeyiz. Dönemeyiz. 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.