DİRİLİŞİN DİĞER ADI’DIR “15 TEMMUZ”

DİRİLİŞİN VE DİRENİŞİN ADI’DIR “15 TEMMUZ”

O gece Allah tarafından, adeta bütün inananların kalplerinden “korku” kavramı alınmıştı. İlahi bir mesaj, İman’dan gelen bir cesaret vardı. 

Şehitlere sanki ilahi bir mesaj gelmiş gibiydi. O tertemiz Göğüslerini, o hain Kurşunlara adeta siper etmişçesine yürüyorlardı. Herkes kendisine doğrultulan namluya doğru koşup, sanki birbirleriyle yarışıp ölüme koşuyorlardı. 

15 Temmuz gecesi Öyle sıradan bir gece değildi.  

Çanakkale ruhu kadar önemli, Kudüs savunması kadar anlamlı ve Medine’yi müdafa etmek kadar kutsaldı o gece. 

Bu topraklar bir çok ihanete şahitlik yapmıştı. 

Ama böylesini daha önce ne duyduk. Ne de gördük. 

Ümmetin umudunu kırmak için saldırmışlardı. Ümmetin liderini öldürmek için saldırmışlardı.

Ümmetin birliğine engel olmak için saldırdılar.

Vallahi o karanlık puslu gecede sessizce oturanlar bu ülkede yaşamayı haketmiyor. 

O gece korkaklar gibi saklananlar, canının ve malının derdine düşenler, bu memleketin ekmeğini dahil tek bir nimetini haketmiyor.

Tankları alkışlayanlar, tankların arasında sessizce gidip güvenli evlere sığınanlar, bu ülkede nefes almayı haketmiyor. 

Aslında 15 Temmuz bizim kaderimizdi. Alnımızın yazısıydı. Namlunun ucunda bize bakan Namusumuzdu.

Yüz yıllarca boyunduruk vurulamayan bu millet, “ölürüz ama yine de diz çökmeyiz” diyerek, dünyadaki çoğu milletlerin mahrum olduğu ve bizim de sahip olduğumuzu unuttuğumuz bir nimeti hatırladı. 

O gece, Dünyaya, namusun gerçek anlamını biz öğrettik.

Şehitlerin, toprağa oluk oluk akıttığı kanı namus bildik. 

Herkes her ne yapıyorsa bıraksın dedik.

Ne Vatanı ne de iradeyi onlara teslim etmedik.

Biz buna İlahi bir görev dedik. Evdekilerden Helallik alıp öyle geldik. Haritacıların çizdiği korsan haritaları yırtıp başlarına çaldık. 21. Yüzyılın taşlarını yerinden oynatmakla kalmayıp, geçmişin kadim medeniyetinin mimarı olduğumuzu bir kez daha kanıtlayarak, bundan sonra inşa edilecek bütün Yeniliklerin de öncüsü olmaya hak kazandık.

15 Temmuz gecesi bizim bin yıllık siyasi tarihimizin devamıdır. 1453’te İstanbul’un fetihinin, 1071’deki Malazgirt mücadelesinin bir önsözüdür.

Aslında 15 Temmuz Birinci Dünya Savaşı’nın rövanşı, Milletimizin uluslararası bir saldırılarıya karşı kahramanca mücadelesidir. Zulme karşı Başkaldırısıdır. Engellenemeyeceği yükselişidir.

15 Temmuz, Selçuklu ve Osmanlı’nın siyasi karakterinin tekrar vücut bulduğu, coğrafi ve siyasi genetik yapısının topraklarımızda tekrar hayata geçtiği bu dönemde, kendilerine büyük bir tehdit olarak gördükleri Türkiye’yi durdurmak için içerden ve dışardan başlatılan bir işgal girişimiydi.

Türkiye’yi parçalamak hatta Suriye’den daha beter bir hale getirme planıydı. Bunun için ilk işleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Marmaris’te şehit etmekti. Ardından, Güneydoğuda PKK, Ak Denizde DEAŞ ile istilaya başlayıp etnik ve mezhepsel çatışmalar çıkararak, bu topraklarda Devlet otoritesini ortadan kaldırıp, ülkeyi kaosa sürüklemekti amaçları. 

O gece yaşananlar sadece bir darbe girişimi değildi. Türkiye’yi tarih sahnesinden silip bir kenara atma girişimiydi. Anadolu’yu Güneydoğudan, Trakya’ya kadar parçalama girişimiydi. Sadece FETÖ’nün içinde olduğu bir saldırı değildi. Amerika, Avrupa, İsrail, satılmış bazı Arapların ve NATO’nun da dahli vardı.

Hainler herşeyi hesaplamış, tüm planlarını yapmış, herşeye hazırlıklıydı ama Allah’ın da bir planı vardı. Ve onun planı kusursuzdu. Çünkü o plan kuranların en hayırlısıdır. 

Bin yıldan fazla olan Anadolu’da, Mezopotamya’da, kafkaslar’da Balkanlar’da, Karadeniz ve Akdeniz’de, “bizim coğrafyamızın” her karış toprağına sinen, unutuldu sanılan direniş ruhunun bir anda ortaya çıktığı bir mucize yaşandı. Hainleri kimyasını bozan bu direniş aynı zamanda cesaretlerini kırıp kalplerine de korku saldı. 

Bundan iki yıl önce dünya daha önce yaşanmamış bir şey gördü. Haritacıların 300 yıllık 90 yıllık ve 40 yıllık ayrı ayrı ve şeytani planlarını 2 saatte tersyüz eden bir milletin direnişinine, bir Devletin uyanışına şahitlik etti. 15 Temmuzda başarılı olsalardı, Pensilvanya’daki şarlatanı Halife ilan edip bütün islam alemini kontrol altına alacaklardı. O gece canını ortaya koyan yiğitler sadece ülkeyi değil ümmeti’de kurtardılar. 

Recep Tayyip ERDOĞAN’ın unutulmayan ve Tarihin akışını değiştiren o çağrısı, bu millete bir daha kaybetmeyeceği bir ÖZGÜVEN getirdi.  Bu Reisin en büyük başarısıdır. Artık bundan sonra bu millete hiç bir güç ayar veremeyecek. Artık halk ne yapacağını çok iyi biliyor. 

Bu bütün dünya halklarına da bir örnek oldu. 

Çünkü bu millet tüm Dünyada DİRENİŞİN sembolü oldu. 

Türkiye’de artık vesayet dönemi kapanmış, darbeler dönemi bitmiştir. 

Tayyip Erdoğan bu milletin hayr duasına mazhar olmuş ender liderlerden biridir. Allah’ın inayeti onun ve onun soyundan gelen herkesin üzerine olsun. Bu milleti hem bir felaketten hemde dizginlerinden kurtardı. Allah ondan razı olsun.

Artık yeni dönemde şahlanmaya, Dünyanının 5’ten büyük olduğunu ve mazlumların sahipsiz olmadığını göstermeye geldi. Artık ADALETİ yeryüzünde hakim kılmanın, sefaleti ve zulmü ortadan kaldırmanın zamanı geldi. Ecdadın çektiği çilenin hakkını vermeye, tarihteki misyonumuzun gereğini yapmaya ve Millet olarak fıtratımızın gereğini yani islamiyetle şereflendiriğimiz gümden bu yana genetik yapımızdan gelen görevleri ifa etmenin zamanı gelmiştir. Allah yardımcımız olsun. Selam ve dua ile.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.