UMUTLARIN BİTTİĞİ YERDE ÜMİTLER BAŞLAR

Sebebini bilmediğim ve kontrol edemediğim hatta karşısında zayıf düştüğüm bir duygu geceleri hüznünü içime zerk ediyor. Her şeyin bittiğini ve hiçbir şeyin düzelmeyeceğini söylüyor. 

Bu umutsuzluk bataklığında yürüyüp çamura bulaşmadım diyemem. Kendimi kandırmak istemem çünkü herkes bu dünyada mutlaka ama mutlaka en az bir defa yıkılmıştır kaybetmiştir çaresiz gözleriyle bir elin kendisine uzanmasını beklemiştir. 

İşte bu UMUTSUZLUKDUR… 
Umudu kaybolmuş bir insan, sevgiden mahrum bırakıldığı için bu boşlukta nefessiz kalmıştır. Yaptığı işin keyfini, yediği yemeğin lezzetini alamaz, içtiği suyun ona hayat verdiğini hissedemez, baktığı güzelliklerin hiçbirini göremez çünkü onu mutlu edecek her şey ondan mahrumdur ve onu terk etmiştir. Sonuçta insan bir kalp taşıyor ve bu kalp görünürün çok ötesinde sınırsız bir mekânın tecelligahı, iradenin zayıf ve çaresiz bırakıldığı bir hissiyat ve gözün göremediği aklın yetmediği bir büyüklüktedir. 

İnsan anatomisi incelendiğinde bedenin işlevini gören bütün uzuvların ortak bağlantı noktası Kalp’tir. Kalbin dışında hiçbir organın veya uzvun damar yolu, sistemsel veri bağlantısı ve hücresel üremenin etnik başlangıç noktasında birbirine bağlı değildir. Hepsinin ortak tek bağlantı noktası kalptir buda kalbin beden için ne derecede elzem bir öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor. Aynı şekilde bir insanın ruhu daraldığında veya üzüldüğünde canı yandığında, sevdiği birini kaybettiğinde, sevgilisinden ayrıldığında, değer verdiği birinden nankörlük veya ihanet gördüğünde vb. konularda bir şey yaşarsa; kalbin bulunduğu bölgede ince bir sızı ve daralma hissi oluşur bunu belki cümlelere sığdırmak zor olabilir ama yaşayanlar çok iyi bilir o duyguyu, sanki kör bir kuyuda nefessiz kalıp karanlığa esir düşmüş gibi oksijensiz, çaresiz ve güçsüz bir halede bedeni ruhuna ağır gelmiş, ayakkabılarını bile taşımaktan aciz bir bedene sahip oluştur. 

İşte bu UMUTSUZLUKTUR. 
Kalbin hem görünen hem de görünmeyen alemde ne kadar önemli olduğunu acı ve mutluluk ile algılayabiliriz. Ancak yolu kalpten geçse de, şehvet ve haz duyguları kalbin değil beynin ve aklın ihtiyaç duyduğu bir arzu olması bir bütünün değişmez parçası olduğu gerçeğini tartışmaya kapatıyor. Bir kadın bütün dünyaya hükmedebilir ama kalbine hükmedemez. Hükümden muaf bir kalp hükmedilebilir bir iradenin ötesinde büyüktür. Kadının kalbine hükmedemeyişi onun zayıf olduğundan ya da aciz olduğundan değil kalbinin büyük olmasından ve kalbine kıyamamasındandır. Erkek gibi kalbi bacaklarının arasında değildir. Taşıyamadıkları için vazgeçilen tek şey bir kadının kalp ağırlığıdır bu ağırlık ezici değil sadece yakıcıdır. Belki kendi cinsimi burada mazoşistlik ile suçlayıp, realiteyi ortaya çıkarmamın, gereksiz bir tartışmaya sebebiyet verebilirim ya da ince fikirli şeytanların bile estetik düşüncelerine sahip ender zekalara saygısızlık yapmış olabilirim, bu konuda hakareti hak etmiş de olabilirim ama bu benim savunduğum şeyin gerçekliğini değiştirmez ve bu gerçeklik herkesin elinde bazen bir silah, bazen de bir duygunun sömürülmüş halidir. Evet istisnalar hariç, hariç tuttuğum şahsiyetli karakterleri bu şekilde düşünmekten tenzih ederim, ekseriyetle Erkeklerin vicdanları, namus anlayışı ve aşkı iki bacak arasındaki et parçasından ibarettir. Güvensiz, inançsız, hissiz ve merhametsiz bir yaşamın ortasında kendine yer edinmeye çalışanların hiçbir şeyden lezzet aldığını görmedim ben. 

İşte buda UMUTSUZLUKTUR. 
(bu konuyu ileriki dönmelerde açıklığa kavuşturmak isterim ama şimdi değil) Her şeyimizi kaybettiğimizi düşünmemiz, aslında hiçbir şeyi kaybettiğimiz anlamına gelmez çünkü bizim zaten hiç bir şeyimiz yoktu. Biz annemizden doğarken çırılçıplak doğup ucuz bir bez parçasına kundak edildiğimizde ne kadar fakir, güçsüz ve muhtaç olduğumuzu idrak ettik ve buna rağmen bu acizlikle hayatı ve hayatımızdakileri sevdik, onlara bağlandık, onlara güvendik ve onlarla yaşamayı öğrenip bir şeyleri başardık. Hiç bir şeyimiz yoktu ama yinede ÜMİT ediyorduk. Sahip olabilmek adına savaştığımız her cephede kaybettiklerimize rağmen geri dönmeyi düşünmeden savaşabildiysek bunun adı ÜMİTTİR. 

Vazgeçmek zorunda bırakılmış onca duygu ve acı dolu bir geçmişe sahip olduğumuz halde, terbiye edilmiş ve uslanmış hissiyatlarımızla, temiz bir gelecek kurmayı hayal edebiliyorsak bunun adı ÜMİTTİR. Hiç kimse umutları bittiğinde her şeyin bittiğini düşünmesin, en sevdikleriniz sizden gitmiş olabilir, uğruna dünyaları yıkmaktan çekinmedikleriniz, sizin dünyanızı başınıza yıkmış olabilir. Sırtınızda taşımaktan şeref duyduğunuz yükler inadına sizi yüz üstü yere yıkıp size kaliteli bir enayi muamelesi yapabilir. 

Bu kaybettiğiniz veya bittiğiniz anlamına gelmez, umudu kaybetmeniz ümidi kesmenizi gerektirmez sahip olduklarınızı tekrar gözden geçirdiğinizde aslında kaybettiklerinizin hiçbir öneminin olmadığını anlayacaksınız. Ben kaybetmenin en lezzetli halini yaşayan bir adamım umutsuz ve acı dolu bir geçmiş ile doluyum en sevdiklerimin artık hiç sevmedikleriyim ama buna rağmen ümidimi yitirmedim çünkü Ümitsizlik ŞİRKTİR. 

O yüzden umutların bittiği yerde ümitler başlar. Vesselam…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.