ÖZGÜVEN

Özgüven, hep peşinde koşulan ve bir türlü tam anlamıyla sahip olunamayan bir hedef olmuştur insanın yaşamında.En sade tanımıyla kişinin kendisi hakkında nasıl düşündüğü,kendini ne kadar değerli gördüğü anlamlarına gelen özgüven ilk çocukluk döneminden itibaren yaşamımızı etkilemeye başlamıştır.Güven duygusunun insan hayatında ki yeri ve önemi çok büyüktür.Bu duygunun eksikliği kişinin huzurlu,başarılı,doyumlu bir hayat yaşamasına engel olur.Güvensizlik duygusunun açtığı boşluğu başka şeylerle doldurmaya ya da kapatmaya çalışmak çoğu zaman yetersiz hatta imkansızdır.Bu boşluk ancak kişinin kendini geliştirmesi yani kendilik değerinin yükseltilmesiyle doldurulabilir.Özgüven her yaşta her dönemde gelişen,geliştirme ihtimali olan bir durumdur.Yani zamanında bazı şeylerin atlanmış olması ömür boyu özgüvensiz kalacağımız anlamına gelmez.Tabi ki ilk çocukluk dönemindeki yani 0-6 yaş dönemindeki yaşantılar güven duygusunun temelini oluşturur.Ama bu dönemde dahi şu ya da bu şekilde ketlenmiş ya da geliştirilememiş olan özgüven, ilerleyen yaşlarda kişinin yaptıkları,başardıkları ve öğrendikleriyle yeniden güçlenebilir.Kişinin kendisiyle olan ilişkisi güçlü ve sağlıklıysa dış dünya karşısındaki varlığı,etkisi ve gücü de o denli yüksek olur.Böylece kişi,yeterlilik duygusu içinde kendine güvenen bir birey haline dönüşür.

Hayat iniş ve çıkışlarla,sıkıntılarla,başarı ve başarısızlıklarla,mutluluk ve hüzün ile iç içedir.Bunlar yaşamın doğal süreçleridir.Burada önemli olan olayların akışına kendini bırakıp sürüklenip gitmek değil,sorumluluk alıp cesaret ve kararlılıkla olayları peşimizden sürüklemeye çalışmaktır.Bunu yapabilmek için de özgüven gerekir.Özgüven sahibi kişiler başarısız ya da mutsuz olduklarında,bunun sorumluluğunu alırlar ve bu durumları tersine çevirecek yolları,çözümleri araştırmaya başlarlar.Tabi ki o başarısızlık ya da mutsuzluk karşısında her insan gibi duygulanırlar yani üzülürler,ağlarlar,sinirlenip hayal kırıklığı yaşayabilirler.Özgüvenli insan olmak demek robot olmak demek değildir çünkü.Ama makul bir zamandan sonra başlarını kaldırırlar ve çözüm yollarını aramaya koyulurlar.Takılıp kalmazlar,sürekli olumsuzluk diliyle yakınıp durmazlar.Çaresiz olmadıklarını bilirler ve harekete geçerler.Özgüveni olmayan kişiler ise başarısızlıklarının sebeplerinin kendilerinden kaynaklandığını ve daha kötüsü bunun değiştirilemez bir durum olduğuna inanırlar.Hayatın çıkmazları ve zorlukları karşısında kolayca umutlarını yitirip büyük bir çöküntü içine girerler,kaderlerine boyun eğerek çaresizlik içinde sızlanıp dururlar.

Özgüven sahibi olan kişiler kendi huzurlu dünyaları içinde daha üretken ve verimlidirler.Benliklerini daha iyi tanıdıklarından neye güçlerinin yetip yetmeyeceğini iyi bilirler ve hedeflerini de ona göre belirlerler.Böylece de daha başarılı olma ihtimalini yükseltmiş olurlar.Hayatlarına başkalarının istek ve beklentilerine göre değil,kendi istek ve amaçları doğrultusunda yön vermeyi sürdürürler.Sorunlarından kaçmazlar;bunlarla yüzleşerek sorunların olduğundan daha büyük görünmesine izin vermezler.Görev ve sınırlarının ne olduğunun bilinciyle,yaptıkları işlerde bir suçlu aramak yerine kendilerini sorumlu tutarlar.Bağımsız bireyler olarak karar verme ve tercih etme hakları kendilerine aittir.Ne yapacaklarını daha iyi bilirler.Seçimlerini kendi irade ve isteklerine göre yaparlar.Seçim yapmanın sorumluluk almak olduğunu bilirler.

Seçim yapmak, yanlış bir seçim yapma riskini de almak demektir. Hayatın sadece seçimlerden oluştuğunu fark etmek, bilinmezlikler dolu devasa şehirdeki bir semtin ara sokaklarında kaybolmuşken, minnetle uyulacak kurallar aramak yerine gerçekte ne yapmak istediğini düşünmektir. Hayatın seçimlerden oluştuğunu kavramak, varlığı belki yıllar sonra fark edilebilecek bir kumbarada daha az keşke biriktirmek demektir.

 Sorumluluk almaksa, bütün sonuçlarıyla o olayın tartışmasız yaratıcısı olduğunu kabullenmektir. Sorumluluğu sahiplenmek, yenilen yemeğin hesabını ödemeye benzer. Çünkü olaylar kişinin başına gelmez, kötü şeyler hep kişiyi bulmaz, kötü şeylere yol açan seçimleri kişi kendisi yapar. Hiç seçim yapmamak, beklemek, olayları akışına bırakmak bile seçimdir, seçim yapmamayı seçmektir.

Sonuç olarak, sorumluluğu kabul etmeden, kişi kendini geliştirip ileri gidemez, kendini iyi edemez, kendi varoluşunu yaşayamaz. Kişinin kabul ettiği sorumluluk derecesinde hayatının üzerinde kontrolü vardır.Bu kontrolün sağlanması için özgüven gerekir.Yaptığı seçimlerin her türlü sonucuna katlanabilmek özgüvene bağlıdır.Seçim yapıp sorumluluk alan ve hayatının kontrolünü ele alan insan özgüvenli insandır.Özgüvenli insan varolmanın dayanılmaz keyfine,huzuruna yani vuslata eren insandır.

Öte yandan özgüvenden yoksun olan kişiler hayatlarını idare etme,bağımsız karar verme ve seçim yapma gibi haklarını kullanırken kendilerinin değil etrafındakilerin ne dediğine önem verir.Seçim de yapamazlar,yaptıkları seçimlerde gerçekte kendi seçimleri değildir.Sorumluluk almaktan kaçındıkları için topu hep başkasına verirler.Kendi hayatlarını başkalarının kumanda etmesine müsaade ederler.Çünkü kendilik değerleri düşük olduğundan suçu hep kendi özlerinde ararlar.Hiçbir şeyi iyi yapamayacakları inancı çok kuvvetlidir.Ve maalesef böyle kişiler kendilerini huzursuzlukla dolu bir yaşama emanet ederler.Hep bir şeyler eksik kalır hayatlarında.Ve bazen bu özgüvensizliklerini bastırmak ya da saklamak adına çok farklı rollere,kimliklere bürünmeye çalışırlar.Hatta bazen bu bu sahte bir üstünlük ya da kazanç elde etmelerine bile yarayabilir.Ama maalesef uzun zamanda huzur,mutluluk ve başarı getirmez.

Peki özgüvenli olmak ya da özgüveni geliştirmek için neler yapabiliriz.Bunun için maddelerce şey sıralanabilir.Ama ben en etkili olan ve hatta diğer bütün maddeleri de kapsadığına inandığım şeyden bahsedeceğim.Bu da ''DÜŞÜNCELERİMİZ''dir.Düşüncelerini değiştiren ya da düşüncelerini düzene koyan insanın yaşamı da kaderi de değişir.Düşüncelerimiz neyse biz O'yuz önermesini hiçbir zaman unutmamalıyız.Gandhi diyor ki; "düşünceleriniz pozitif olsun, çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur; sözleriniz pozitif olsun çünkü sözleriniz davranışlarınız olur; davranışlarınız pozitif olsun çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur; alışkanlıklarınız pozitif olsun çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur." Aynı şekilde Frances Wilshire ''Sen'' adlı kitabında "evrenin en vazgeçilmez varlığı sizsiniz, nerede olduğunuz, ne olduğunuz, hayatınızın ne denli büyük ya da küçük olduğu önemli değil; kendi dünyanızın merkezi sizsiniz ve daima da öyle olacaksınız.'' demiştir. William Shakespeare de; "iyi ve kötü diye bir şey yoktur, biz onu düşüncelerimizle yaratırız" diyor. Bütün bunlara bakarak diyebiliriz ki dünyasını değiştirmek isteyen kişinin yapabileceği tek şey kendini değiştirmek yani düşüncelerini değiştirmektir.Düşüncelerimizi değiştirme gerekliliğini fark etmek ve bunun üstüne gitmek kolay bir süreç değildir.Çünkü bir takım düşüncelerimiz ta çocukluk döneminden yerleşmiş ve kökleşmiş durumdadır.Bunları farketmek,değiştirmek ve yeni düşünce kalıpları oluşturmak içgörü ve cesaret ister.Okumak,kendini geliştirecek yeni faaliyet alanları aramak ve denemek ve en etkili yöntem olarak PSİKOTERAPİ'ye başlamak bu yolda atılmış en önemli adımlardır.Ne güzel söylemiş C.G.Jung ;“Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır. Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.”

Huzurlu,güven dolu bir yaşam diliyorum herkese...

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.