HER DİLDE KONUŞURUM AMA KÜRTÇE SEVERİM…

Benim Dünyamda renk, ırk, mezhep, din ve dil ayrımı yoktur. Her insan aynı özelliklerle ve aynı fıtratta yaratılmıştır. Yaradan insanın cesedini su ve toprağın karışımı olan çamurdan yarattı bu yüzden kimsenin diğer bir kimseye üstünlüğü olmadığı gibi ayrıcalığı da yoktur. 

Ancak ^KALP^ Bambaşka bir Dünyadır. Bu benim şahsıma özel olduğu için istediğimi istediğim şekilde sever, sayar ve silerim. Bana ait olduğu içindir ki- orda özgürce yaşar, özgürce dinlendiririm ruhumu, acıları ve kederi kendime orda eşsizce yaşatırım ve ölümün kederli soluk yüzünü orda hissettiririm hapsolmuş ve tüm ümitleri harcadığım umutsuzca bekleyen ruhuma. Kimsenin, beni orda yaşadıklarımdan dolayı yargılayama hakkının olmadığı gibi henüz tahakkuk etmemiş hüznümü, hüznüme ait yılların biriktirdiği acı geçmişimi, sahip olduğum ama ait olamadığım onca hayalin ışıklarını mumla arayan gölgemin siyahının hesabını soramaz. 

Ben, güçlü ve kodamanların, zengin ve sözü geçen rant sahiplerinin ellerinde oynatılan kuklalardan olmadığım için çok farklı bir yaşamın değişik duygularını içinde barındıran bir hayatı tercih ettim. O yüzden benim kimseye herhangi bir özür borcum yok. Her dilde konuşurum ama Ben Kürtçe severim. Çünkü bu benim annemin terbiyesi ile yoğrulan babamın ahlakıyla büyüyen bir kalbin en muazzam ve en asil eğitimidir. 

Ön yargılardan uzak, insanların ne düşündüğünü umursamayan, kaybettiklerinin ardından ağlamayan ve pişmanlık duymadan acılarımın üzerine yürümeyi kimse öğretmedi bana bu benim asi yüreğimde yaşayan merhametli çocuğun özünde yetişmiş bir tohumun henüz filizlenmiş bir meyvesidir. Her dilde yaşadım, her dilde yürüdüm, her dilde konuştum ama Kürtçe sevmekten başka bir sevgi dili bilmiyorum. 

O yüzdendir belki ^sabah âşık olup akşam ayrılanları kınadım^ sormayın bana bu dilin özünü, sormayın bana bu denizin tuzunu, sormayın bana bu şehrin tozunu çünkü kapılar kapalıysa günlünüzde, baksanız da göremezsiniz bu dünyadaki gözünüzle. Bizim gibi adamlar mutluluğu hep yarına bırakırlar. Çünkü hasret denen o zalim prangaları, gözyaşlarında saklı olan o tuzları bilinmez bir denize dökmek gibi kötü huylarımız var bizim. Belki o baygın ve şaşkın bakışların içinde gizlenen aptal bir şarkının son nakaratı gibidir vazgeçilmeyen o özlem…! Ya da aramakla bulamadığımız o ateşin o kızıl renginde yanmış ve terk edilmiş öksüz bir çocuğun düşüncesinde saklıdır o hasret. Daha önce demiştim; 

SEVGİNİN RENGİ SİYAHTIR. 
Kara bahtın kara bir sevdası ile feryat ediyor kurban olduğum bu aşkın fırtınası- öyle hasret, öyle yanmış, öyle umutsuz, öyle suskun. Ciğerler nefessiz kalsa da, beddua etmek istesek de dilimiz varmıyor. Kimse görmesin diye ellerimizle sildiğimiz gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz ve sonra anlıyoruz kör bıçağın sırtımıza paslanırcasına saplandığını, Allah için sevdiğimiz için kanayan tek damlanın hesabını soramaz olduk. Vasiyetimdir aşkla ruhunu yoğurmak isteyen gariplere; Kürtçe sevin aşkınızı. İstediğiniz dilde yaşayın ama Kürtçe sevin. Sevginin ve Aşkın; görsel ve tensel bir hazzın hissinde oluşmadığı gerçeğini çok dilde görmek mümkündür. 

Aşkın kapılarını açtıktan sonra, ‘‘keşke tanımasaydım, kara saplı bıçak dostum olmasaydı’’ dediğiniz an yarayı aldığınız anlamına gelmiştir. Bizim halimiz Ebrehe’nin Fillerini helak eden Ebabiller gibi olmasa da, Süleyman’a derdini anlatan bir karıncanın hikayesi gibidir. Ne derdiğimizi küçük nede kendimizi büyük görmemek gerek. Nihayetinde ölüm var. Vesselam…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.