ÇOCUKLAR VE KORKULARI

Korku,canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan temel bir duygudur.Her korku,canlıyı uyaran ve kendini savunmasını sağlayan bir alarm görevi görür.Kaçarak,sakınarak,saklanarak ve eğer yapacak bir şey yoksa da savaşı göze alarak kendimizi korumaya yarayan bir mekanizmadır korku.Ama bu korkular bazen kişinin hayatını,yaşam kalitesini düşüren bir engele de dönüşebilirler.Genellikle,yeni olan,tanınmayan her şey korku duygusu oluşturabilir,ürküntü verir.Özellikle de çocukluk dönemindeki yetersizliklerimizi de göz önünde bulundurursak bu dönemdeki korkuların çokluğu,çeşitliliği anlaşılabilir.Örneğin bebeklik döneminde her şey korkutucudur.Çocuk geliştikçe,çevresini tanıdıkça,zihin ve beden gelişimi arttıkça korkuları da yavaş yavaş azalır.Ama tamamen ortadan kaybolmaz.Yaşa göre de korkularda farklılıklar vardır.Özellikle 2-4 yaşları arasında yüksek sesler,karanlık,öcü,dilenci,hırsız,polis gibi kavramlar çocukların önde gelen korkularındandır.Gene bu yaşlarda özellikle de anne-babadan ayrı kalmak kaygıya yol açar. Kalabalık bir ortamda bir iki dakika dahi olsa anne babasından ayrı kalan çocukta inanılmaz bir panik oluşur.Korkusundan ağlar,zıplar,sağa sola atar kendini.

Gerçekten de çocuklar için akla gelebilecek en büyük korku anne-babadan ayrı düşmek,ortalıkta kalmak korkusudur.Çünkü çocuk için anne-baba demek, bu karmaşık dünyada sığındığı varlıkların olmaması anlamına gelir ki bu da çocuğu aşırı tedirgin eder ve güvenini zedeler.Korkular dört yaşta zirve noktaya çıkar ve bu yaştan sonra yavaş yavaş azalır.Dört yaştan sonra korkular biraz daha somutlaşır.Beş yaşta biraz daha somutlaşan ve nispeten azalan korkular,altı yaşta tekrardan depreşir.Hayalet,cadı korkuları yeniden alevlenir.Yangın,hırsız,deprem gibi korkular da yoğunluk gözlenir.Seyrettikleri filmlerden,çizgi filmlerden,bilgisayar oyunlarından çok etkilenirler.Bu dönemlerde korkular dalgalı bir seyir alır.Genellikle yatışır bir tonda olsa da dönem dönem eski korkuların depreşmesi de olağandır.

Çocukların bilişsel yetilerindeki yetersizlik tepkilerini belirleyen ana faktördür.Hayat tecrübelerinin az,düşünme yeteneklerinin kısıtlı olmasından dolayı,gördüklerini,duyduklarını gerçekçi bir şekilde değerlendiremezler.Abartırlar,çarpıtırlar.

Bir de bizim toplumumuzda korkunun disiplin aracı olarak kullanılıyor olması çocuklardaki korkunun daha da pekişmesine yol açmaktadır.Uyumazsan dilenciye veririm ya da öcüler gelir tarzı söylemler kestirme ve kolay çözümler gibi gözükse de sağlıklı ve en doğru değildir maalesef.

Bazı evlerde ise çocuk korkutulmamıştır yani korku ile terbiye edilmeye çalışılmamıştır ama gene de ürkektir,kaygılıdır.Böyle çocukların ebeveynlerinin özellikle de annelerinin birçok korkusu olduğunu gözlemleriz.Böyle olan anneler evden baba çıkar çıkmaz kapıları kilitleyen,böcek gördüğü zaman havaya zıplayan,kocası evde yokken çocuğunu yanına alarak yatan annelerdir.Evet böyle bir evde korkutma yoktur ama annenin aşırı korkaklığı,ürkekliği direk çocuğa bulaşmıştır.

Yine bazı evlerde de korkutma yoktur ama bu seferde  aşırı koruyucu,kollayıcı tutum vardır.Sürekli çocuğa aman düşersin,oraya gitme kaybolursun,sen yapamazsın dur ben yapayım tarzı ifadeler çocuğun kafasında çevrem,dünya ne kadar da tehlikeli bir yermiş düşüncesi oluşturur.Böylece de her şeyden ürken,kendi gölgesinden bile korkan çocuklar haline dönüşürler.

Evet iki-üç yaşlarındaki çocukların tabi ki de korunmaya,denetlenmeye ihtiyaçları vardır.Görünmez tehlikelere karşı önlemler almak kaçınılmazdır.Ama bunu yaparken abartmamalı,olabildiğince soğukkanlı ve gerçekçi olmalıdır.

Çocuklarda görülen korkuların bazılarından ise biz yetişkinlerin nerdeyse hiçbir sorumluluğu yoktur.Kaza geçirmek,eve hırsız girmesi,deprem,yangın,sel gibi doğal afetlerin yarattığı tahribat bazen ömür boyunca bile devam eder.Ev dışında gördükleri büyük kavgalar,ya da kazalar da çocukları belli bir süre tedirgin eder,korkuya sürükler.Bu gibi durumlarda ebeveynlerin yapabileceği bir şey yoktur.Ama şunu da unutmamak gerekir.Korkak yetiştirilmiş ya da aşırı kollanmış çocukların bu tip durumlarda daha fazla örselendiğini,etkilendiğini de söylememiz lazım.

Eskiden olduğu gibi çocuklarımızı saatlerce dışarda bırakmak pek kolay değil.Kent yaşamı gerçekten tehlikelerle dolu.Ama ne olursa olsun çocukların oyun oynama gereksinimlerini hiçbir zaman unutmamamız gerekir.

Eğer çocuklarımızda uzayan ya da yaşına göre çok abartılı olan korkular varsa şunlara dikkat etmek yararlı olacaktır:

*Çocuklarınızın korkuları karşısında sert tepkiler vermekten kaçınınız.Erkek adam korkmaz tarzı gerçekçi olmayan sözleri söylemeyiniz.Korkularıyla dalga geçmeyin,korkularının çok üstüne gitmeyin.

*Korkunun kaynağına inmeye çalışın.Çocuğu neyin korkuttuğunu anlamaya çalışın.Aşırı kollayıcı tutumunuz varsa bunu gevşetin.Kendi işini kendisinin görmesini sağlayın.Çivi çiviyi söker mantığı ile yaklaşmayın.Korkuyu yavaştan,ağır ağır ele alın.Köpek korkusu olan bir çocuğu çoban köpeği ile tanıştırmadan önce yavru bir köpekle başlayın alıştırmaya.Ya da sudan,denizden,havuzdan korkan bir çocuğu,ağlata ağlata suya sokmak korkuyu daha da artırır.Küçük bir havuzda örneğin bir leğende alıştırın ya da yalnızca kumsalda oynamaya bırakın.

Özetle; korkuların hayatın bir parçası olduğu gerçeğini unutmadan sakin,soğukkanlı ve gerçekçi bir tutumla çocuklarımızın korkularının,onların  becerilerinin,sevdikleri şeyleri yapmalarının önlerine geçmesine engel olabiliriz..

Sevgi ve selamlarımla... 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.