ATATÜRK VE DİN

Sevgili Dostlarım; Atatürk ismini artık son zamanlarda çok büyük mutlulukla duymaya başladım. Atatürk’ü çoğu zaman anmayanlar, dille, ağızla söylemeye, anmaya, saygı duymaya başladı. Milli bayramları kutlamaya başladık.Bu tür davranışlar bir olmamızın temel yapı taşıdır. İçinde bulunduğumuz uluslararası siyasette buna mecburuz. Zaman bir ve birlik olma zamanıdır.

Aslında Atatürk’ü geniş çaplı, derin olarak inceleyebilsek, anlayabilsek onu ne kadar çok sevmemiz, saygı duymamız gerektiğini, hatta her fırsatta onun görüşlerinden ders almamız rehber edinmemizin gerekliliğini göreceğiz. Bu haftaki yazımı bilinmeyen,spekülasyon yapılan Atatürk ve din konusunda bilgi vermeye çalışacağım.

Maalesef bugüne kadar Atatürk’ün İslam dini ve din eğitimi konusunda yaptıkları, yapmak istedikleri gerçek yönü ve boyutları ele alınarak incelenip değerlendirilmemiştir. Atatürk dinsiz, İslam’a ve din eğitimine karşı gelen birisi olarak görülmüş hatta bilinçli olarak böyle gösterilmiştir.

Atatürk’ün din aleyhinde, İslam aleyhinde herhangi bir sözüne rastlamak, bulmak mümkün değildir. Tam tersine İslam dininden, peygamberimiz Hz. Muhammed’den hürmetle anan, Müslümanlığından dolayı iftihar ettiğini dile getiren çok sözü vardır.

Atatürk, Hz. Peygamber  s.a.v hakkında şöyle demiştir. ‘’O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar o ölümsüzdür.’’

Milli mücadelenin kazanılmasından sonra,07.02.1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde halka şöyle hutbe etmiştir:

‘Ey millet. Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,Cenab-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı diniyeyi(dini gerçekler) tebliğe(iletme) memur ve rasulolmuştur.Kanun-ı esasi, cümlenizce malumdur ki Kuran’ı azimüş şandaki nusüstur.İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz, ekmel (en mükemmel) dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavanin-i tabiiyye-i ilahiye (doğa kanunu) beyninde tezat olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i keyniyyeyi(evrendeki kanunlar )yapan Cenab-ı Haktır.

‘’Arkadaşlar Cenab-ı Peygamber, mesaisinde iki dara yani iki haneye malik bulunuyordu.Biri kendi hanesi, diğeri Allah’ın eviydi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak içim yapılmamıştır. Camiler, taat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır.Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir. İşte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Amal-ı milliyye yalnız bir şahsın düşünmesinden değil. Bilumum efrad-ı milletin arzularının emellerinin muhassalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.’’

Büyük Önder Atatürk Fransız gazeteci Maurice Perno’ya bir röportajda şunları demiştir.

‘’Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum.Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.Hâlbuki Türkiye’ye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, suni, batıl inanışlarından ibaret bir din daha vardır. Eğer ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız.’’

‘’Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var.’’

‘’Din bir vicdan meselesidir.Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz.Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Mürtecilere asla fırsat vermeyeceğiz.’’

‘’Din lüzumlu bir müessedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.’’

Atatürk 16 Mart 1923 yılında Adana’da Türk Ocağında esnaf ve sanatkârlara şöyle konuşmuştur:

‘’Bizi yanlış yola sevk eden habisler,(soysuz mayası bozuk) bilirisiniz ki, alelekser (büyük ölçüde) din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve mel’anetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. Hâlbuki elhamdülillah, hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız. Artık bizim, dinin icabatını öğrenmek için şundan bundan derse akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile, bize dinimizin esasatını anlatmaya kâfidirler.Buna rağmen, hafta tatili dine mugayirdir gibi hayırlı ve akla,dine muvafık meseleler hakkında, iğfal ve idlale çalışan habislere iltifat etmeyin. Milletimizin içinde hakiki ve ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulemasıyla müftehirdir. Onlar milletin emniyetine ve ümmetin itimadına mazhardırlar. Bu gibi ulemaya gidin: Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyiniz. Fakat suret-i umumiye de buna da ihtiyaç yoktur.’’

‘’Bizim dinimiz için herkesin elinde miyar vardır. Bu miyarla hangi şeyin bu dine uygun olmadığını kolayca takdir edebilirisiniz. Hangi şey ki akla mantığa, halkın menfaatine, uygundur, biliniz ki, o bizim dinimizi de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine İslam’ın menfaatine muvafıksa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın tetabük bir din olmasaydı ekmel olmazdı, ahir din olmazdı.’’

‘’Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.’’

 Büyük Önder Atatürk Kur’an-ı Kerim’in manasının halk tarafından anlaşılması için de çok büyük bir çaba göstermiştir. Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesini istemesinin asıl amacı, Türk milletinin Kur’an’ın manasını daha iyi anlamasını sağlama düşüncesidir. Bu amaçla o dönemde var olmayan bir Türkçe meal ve tefsir yazılması emrini vermiştir.Kur’an-ı Kerim meal ve tefsirleri, hadis-i şerif tercümeleri, devlet imkânları kullanılarak yaptırılmış ve bu eserlerin pek çoğu da halka ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

Atatürk, dine değil; cehalete, bidatlere, hurafelere, dini; menfaat ve siyasi çıkarlarına alet eden din istismarcılarına, Allah’ı unutup mezar ve türbelerden yardım isteyenlere, doktora gitmeyip üfürükçülerde şifa arayanlara karşıydı.Türk insanına, dininin katıksız ve aslına uygun bir şekilde öğretilmesini istemiştir.

3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türkiye’de bütün eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. ”Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4. Maddesinde yazdığı üzere Atatürk’ün istediği gibi yüksek seviyede din adamı yetiştirmek ve toplumun dini inanç sahasındaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere Darülfünun İlahiyat Fakültesi kurulmuştur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk iyi bir din eğitimi almış inançlı bir liderdi. Ailesinden ve okuldan aldığı din eğitimine ilaveten kendisini dini konularda camide hutbe okuyacak kadar iyi yetiştirmişti.O, Kur’an’ın özüne uygun Hz. Peygamber zamanındaki gerçek İslamiyet’in yanındaydı.

Türkiye’yi günümüz ve gelecekte bekleyen tehdit, tehlike ve sorunlara ilişkin görüş, öngörü ve önerilerini her zaman ihtiyaç duyacağımız Başkomutan Atatürk hakkında, daha çok bilgili olmak ve onu anlamak için daha fazla incelemek umuduyla,

Sağlıkla, Sevgiyle, Bilgi ile kalın.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.