ANAHTARI KAYBEDİNCE EVE NASIL GİRİLİR?

Nasıl başlasam diye çok eziyet ettim parmaklarıma ve etkili olabilmenin bütün ciddiyetini düşünürken, aklıma sadece B-planı olmayan, benim gibi bilinçaltında hapsedilmiş düşünceleriyle yaşamak zorunda kalan, anormaller geldi. Evet, bizim bir B-planımız yok, çünkü biz memur, eğitimci, akademisyen, tüccar, politikacı veya bürokrat değiliz Yani sıradan insanlarız. Makamlarımız, güçlerimiz ve hatırı sayılır ilişkilerimiz bizleri kibirlendirip egoizmin yolunda yürütürse, farkında olmadan bu hayatı 1-0 yenik yaşarız. Bizim gelecekle ilgili endişelerimizin olduğu gibi geçmişle ilgili kaygılarımız da olmuştur. 

Kimi zaman hiçbir özelliğimiz ve yeteneğimiz olmadığı halde, hayranlık uyandıracak şekilde fark edilmeyi isteriz, kimi zaman birilerinin farkında oluruz sebepsizce ama en önemlisi idrak edebilmeyi arzularız, algılayamadığımız konularda çokbilmişlik yapmayı da ihmal etmeyiz. Bazen aşık oluruz, kalbimizin en derininde acıyı yaşarken, bazen de aşık olmuşlara yol gösteririz yolu çok iyi biliyormuş gibi halbuki bildiklerimizle yaşar ve öyle amel edersek her şeyden önemlisi kendimize karşı dürüst oluruz. 

Fikirlerimizi savunurken, başka fikirlere tecavüz edercesine, tahammülsüz ve saldırgan bir hal alırız. Kendimiz gibi düşünmeyenlere, fikir ayrılığı yaşadığımız insanlar olarak tanımlamıyor, direk düşman ilan ederiz. Halbuki her tanıştığımız yeni insanlara ne kadar güvenilir ve ne kadar iyi insanlar olduğumuzu anlatmak için kendimizi paralar ve onlara güven verebilmek için kendimizi yırtarız. Çünkü, bizler henüz düşüncelerimizin değişebileceğine inanmıyoruz. Evet, fikirlerimiz ve düşüncelerimiz değişebilmeli çünkü biz fikirlerimizin ve düşüncelerimizin kölesi değil sahibiyiz. 

Yüreğimizin, doğruluğunu tasdik ettiği ama fikirlerimizin, bizi ısrarla savunmak zorunda bıraktığı o çaresiz ve acınası düşüncelerimizden kurtulmak için ihtiyacımız olan tek şey bir B-planıdır. Yani demek istediğim şey; ‘‘ akıl yeterli gelseydi Allah, kalbi yaratmazdı.’’ Kalp sadece bir şeyleri hissetmek ve hissettiklerimize inanmak için yaratılmadı. 

O inanmamız gereken bazı konularda bize rehberlik etmek içinde görevlendirildi. Bir kadına saatin kaç olduğunu sormanın ayıp olmadığı gibi, sigaramızı yakmak için ondan ateş istemenin bir çeşit taciz bahanesi olmadığına kendimizi inandırmalıyız. Daha sonra onlar bizim samimiyetimizi sorgularken belki de kusurlarımıza rağmen güvenilecek birkaç adamdan biri olduğumuzun kanaatine varırlar. Tabi eğer samimi isek. Yada bir çocukla oynarken onu oyuncaklarla kandırmak yerine, onun yaşına inip gerçekten çocuklaşmayı başarabilmektir samimiyet. Beklide yardıma ihtiyacımız olduğunda, birinden yardım almamızın bizi zayıf düşürmeyeceğine inandığımız zaman, samimiyetin aslında insani bir yönünü keşfetmiş olacağız. Her şeyden önce samimiyetin bir dilinin olmadığını ve onun sadece gözlerde anlaşılabileceği hususunda, cinsiyet ayrımı yapmadan tüm insanların hemfikir olduğuna inanıyorum. 

Madem, modern ve ileri görüşlülükten bahsediyoruz o zaman kafamızı belden yukarıya kaldırıp sahip olmak istediğimiz bedenlerin, aslında bir cesetten daha fazlası olduğunu görebilmeliyiz. Siyasi düşünceleri, politik görüş ayrılıklarını ve mali güçleri bir tarafa bırakıp, duygusallığın en yoğun hali olan AŞKI konuşarak, beklide bir kalp taşıdığımızı hatırlamanın zamanı gelmiştir. AŞKI tarif etmek isterdim ama maalesef tarifi yok. Ama aşkı konuşabilirim ve saatlerce anlatabilirim. 

Ne ismi var nede cismi. Kör bir çukuru, çakıl taşlarıyla doldurmaya çalışan kişiye aşık denir. Aşk, insani düşüncelerin idrak edemeyeceği, daha çok ruhsal bir erotizmin şekil bulmayan namütenahi bir hissiyatın gark olmuş halidir. Onun denizinde boğulmayanlar bir kalp taşıdığını iddia edemezler. Kavuşanlara sözüm yok ama acısını çekenler her şiirde kendini arar ve her şarkıda kendini bulur. İleriki günlerde uzunca yazmayı isterim Aşkı ama aşkın sahibini konuşmak aşktan daha keyiflidir. Ben; Ülke gündemi, Ekonomi istikrar, siyasi görüşler ve ideolojik düşüncelerden bahsetmek yerine, herkesin mutlaka hayatı boyunca bir parçasını yaşadığı, ortak bir dilde olmasa da ortak bir gönülde buluştuğum, ezberlerden uzak kolay elde edilebilecek ama çok az kişinin hatırlayıp, hayatının bir parçası haline getirmiş bir B-planının dikkatini çekmek istedim. Çünkü anahtarı evde unuttuğumuzda, kapıyı açmak zorunda olduğumuz için aklımıza ilk gelenlerden biri yedek anahtar veya en kötü ihtimalle bir çilingir yardımı almaktır. Ama ben böyle düşünmüyorum. 

Anahtarı evde unutmuş olabiliriz bu o eve bir daha asla giremeyeceğimiz anlamına gelmez. Bunun en kolay ve en samimi yolu komşumuzun balkonunu kullanmaktır. Yakınlarımızdan yardım almak bizi zayıf kılmaz… Çok fazla yaşamak, şanslı olduğumuz anlamına gelmez. Eğer idrak edebiliyorsak, anlamak zorunda kalmayız. Hayal kırıklıklarıyla dolu olabiliriz, yorgun olabiliriz ama bunların yaşamak gibi bir anlamı olmalı.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.